Erbakan'a Yapılan Haksızlığı Vicdanlar Kabul Etmez | Akit - 12.07.2000

Türkiye, eski Başbakan Prof. Dr. Necmettin Erbakan’a verilen cezanın Yargıtay 8. Dairesi’nin verdiği onama kararını konuşuyor. Karar vicdanlarda yaralara yol açtı. Tam kırk yıl önce de yine bir başbakan olan ve idam edilerek hayat hakkı elinden alınan ve devletin birkaç yıl önce özür dileyip itibarını iade ettiği merhum Adnan Menderes’e yapıldığı gibi.

Başta Sayın Cumhurbaşkanımız olmak üzere Yargıtay Başkanımız, hukukçuların önemli bir bölümü, MHP hariç tüm siyasi partiler, düşünce ve düşünceyi ifade etme özgürlüğünü kısıtlayan kanunların bir an önce kaldırılmasını veya yeniden düzenlenmesini istemektedirler. Ancak lafı “çok” icraatı “yok” istekler bir türlü gerçekleşememektedir. Neden?

Türkiye’de en kısa zamanda “hukuk reformu” yapılmalıdır. Dünyada yükselen değer; insan hakları ve özgürlüklerdir. İnanma, inancı açığa vurma, inancı yayma en temel insan hakkıdır. Bu hakları engelleyici yasalar kaldırılmalıdır. Türkiye’nin meselesi sadece TCK’nın 312. maddesinin kaldırılması veya yeniden düzenlenmesi değildir. Bu madde ile beraber diğer kısıtlayıcı, anayasa ve yasalar içerisindeki tüm maddelerle birlikte bir bütün olarak değişikliğe gitmek ve yeni düzenlemelerde kanun yapıcı metinleri hazırlarken, muğlâklıktan uzak, keyfi uygulamaya fırsat vermeyen, net ve anlaşılır olmasını sağlamalıdır. Bu yapılmadığında hukuk siyasallaşmaktan kurtulamayacak ve birtakım insanların keyfilik ve kin kokan kararları büyük tartışmalar meydana getirecek, insanların hukuka güvenleri kalmayacak ve Türkiye asla bir hukuk devleti görüntüsü vermeyecektir.

Erbakan’ın cezasını onayan Yargıtay gerekçeli kararında, ...sonuçta halkı din, ırk ve bölge farklılığı gözeterek, açıkça kin ve düşmanlığa tahrik ettiği... böylece TCK’nın 312. maddesi 2. fıkrasında tanımı yapılan suçu oluşturduğu... kanaatine varmaktadır. İşte iddia ettiğim budur. 6 yıl önce Bingöl’de yapılan bir konuşma sonrasından bugüne kadar kim tahrik olmuştur? Cezayı onayan Yargıtay, 6 yıl içerisinde açıkça kin ve düşmanlığa tahrik olmuş herhangi bir dine mensup kişiyi başka bir dine bağlı kişiye karşı din farkından dolayı bir eylem içinde olma durumunu delil olarak gösterebilir mi? Göstermeli değil mi?

Kararın adil olmadığı şu açıdan da değerlendirilebilir. Üç yıl önce Anayasa Mahkemesi tarafından Türkiye’nin en büyük partisi kapatılırken, 6 milyon oyu, 4 milyon kayıtlı üyesi olması bakımından dünyanın en büyük partisi durumundaki Refah Partisi’nin Genel Başkanı muhterem Necmettin Erbakan şöyle sesleniyordu: “Akıp giden zaman içerisinde olur böyle vakalar. Bize oy veren halkımız ve üyelerimiz sükûnet içerisinde olun! Ağırbaşlı ve vakur olun. Herhangi bir taşkınlığa sebebiyet vermeyin.”

Açıkça kin ve düşmanlığa tahrik ettiği denilip somut bir örnek gösterilemeden ceza onanıyor, ama Erbakan’ın parti kapatıldığında Anayasa Mahkemesi’nin kapatma kararına halk tahrik olmasın, memlekette nahoş olaylar meydana gelmesin, iç barış bozulmasın diye yaptığı yatıştırıcı, teskin edici konuşması sonrası, yurtta hiçbir olayın vuku bulmamasına sebep oluyor, ama cezayı onayan makam bu hadiseyi görmezlikten gelebiliyor! Siz şimdi yargı siyasallaşmamıştır diyebiliyor musunuz? Böyle muğlâk yasa metinlerinin keyfilik ve kin kokan görüntüsü olacak kararların verilmesindeki rolünü küçümseyebilir misiniz? En kısa zamanda yapılması elzem olan hukuk reformu, kin duygusunun tatminine fırsat vermeyen, keyfi karar alma imkânının ortadan kaldıran, bağımsızlığına kavuşmuş yargıyı yeniden tesis eden, adil mahkemeler, adil hâkimler, adil kararların alınmasına sebep teşkil edecek biçimde olmalıdır. Hukukun üstünlüğü hâkim kılınırsa, halkın yargıya ve devlete güveni artar, güvenli bir toplum yeniden oluşur. Yapılacak hukuki düzenlemeler AB istiyor diye değil, bizim insanımız en mükemmel kanunlara layıktır diye yapılmalıdır.

Yeniden yapılacak kanuni düzenlemelerde düşünülmesi mutlak zaruret olan iki husus dikkate alınmalıdır. Bunlardan birincisi laiklik kavramı açıklık kazanmalıdır. Batı ülkelerinde, laiklik, inançlara saygılı olmak, her inanca eşit mesafede durmak, inançları geliştirici tedbirleri almak gerektiğinde aralarında hakemlik yapmak şeklinde olmalıdır.

Bir fikrin diğer bir fikre zorlayıcı, şiddet ve cebir kullanıcı olmasını önleyici cezai müeyyide getiren yasal düzenlemeler yapılmalıdır. İkincisi; irtica kavramı da açıklığa kavuşturulmalıdır. Bugünkü uygulaması elem vericidir ve keyfiliklere yol açmakta, adeta din düşmanlığı görüntüsü arz etmektedir. Mütedeyyin, dindar, milli ve manevi değerlerine bağlı, vatanını ve milletini seven bir büyük kitleye reva görülen uygulamalar, devlet-millet kaynaşmasında zaaflara yol açmaktadır. Bu durum bir avuç çıkar çevrelerince de körüklenmektedir. Çağdışı hukuk, çağın ihtiyaçlarına cevap verir hale getirilmelidir. Düzenlemeler yapılırken, herhangi bir ideolojiye dayandırılmamalıdır. İnsan merkezli bir anlayışla, ortak akıl temelinde şekillenmelidir.

Yetersiz kanunların uygulaması sonucu halkımızın vicdanlarında açtığı yaraya iki örnekle yazımı noktalamak istiyorum. Baklava çalan çocuk 6 sene hapis yatar. Bir devlet bankasını 80 milyar lira zarara uğratan eski genel müdür 1 milyon 633 bin lira para cezasına çarptırılır. Devleti yüz milyarlarca dolar ekonomik kayba, 30 bin kişiyi kabre yollayan bebek katili Apo’yı idam etmemek için çare arayan, öbür taraftan 40 yıllık siyasi hayatı boyunca memleketin kalkınmasını dert edinen, insanların mutlu olması için didinen, adam öldürmeyen, teröre bulaşmayan, hazineyi soymayan, bilakis milli ve manevi değerlerine bağlı, vatanını-milletini seven bir gençliğin yetişmesinde büyük rolü ve emeği olan, ülkemizde başbakanlık da yapmış bulunan Necmettin Erbakan’ın ise ömür boyu siyaset yapma yasağı verilerek ya da bu hakkı elinden alınarak siyaseten idam edilmek isteniyor. Türkiye’ye yakışmıyor. Bu ayıbın en kısa zamanda ortadan kaldırılması gerekir.

Münir BOZKURT